Fatih neden yalnız yemek yerdi?
Dünyanın en güçlü imparatorluğu, egemenliği altında onlarca devlet, yüzlerce millet, dünyaya yön veren bir sistem ve bunların yegâne sebepleri Devlet-i Aliyye Padişahları.
Ramazan Bingöl'ün aktardıkları
Padişahları düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen şey pervasızca kılıç kuşanan, stratejik kararlar noktasında gözü pek kahramanlar gelmektedir şüphesiz.
Ancak padişah dahi olsanız kendinize ait özel anlarınızın, mahreminizin olmasını istersiniz. Bu sebepler neticesinde farklı dönemlerde farklı padişahlar tarafından kanunlar oluşturulmuş ve birçoğu da yüzyıllarca geçerliliğini korumuştur. İşte bu isimlerden biri de Fethin Sultanı Fatih Sultan Mehmet Han'dır.
Ulaşılması zor olan İstanbul'u fethetmiş, Devlet-i Aliyye ve dünya tarihinde önemli bir yere sahip olan bu büyük padişahı merak etmemek elde değil şüphesiz. Az gülen, zeki, çalışkan, cömert, amacına ulaşmakta inatçı, her gün mutlaka kitap okuyan, eşsiz bir insan Fatih Sultan Mehmet. Henüz 21'inde iken İstanbul'u fethederek olmaz denileni başarması, onun bu özelliklerinin sonucu şüphesiz.
Ancak siyasi açıdan dünyaya yön verdiği gibi Devlet-i Aliyye içerisinde de bazı kanunlara yön vermiş, kendinden sonra gelecek padişahlara da birçok konuda öncülük etmiştir.
PADİŞAH YALNIZ YER
Fatih Sultan Mehmet, Devlet-i Aliyye padişahlarının onun devrine kadar süren 'Padişahın başkalarının bulunduğu sofrada yemek yemesi' geleneğini Fatih Kanunnamesi ile kaldırmıştır. Fatih Sultan Mehmet'in kendilerinin hazırladığı Kanunname-i Âli Osman'da şöyle bir madde geçiyor.
'Benimle kimse yemek yemeyecek (yemeklerimi yalnız yiyeceğim). Bundan ailem müstesnadır (hariçtir). Benden önceki padişahlar vezirleriyle yerlermiş. Ben bunu yasakladım.'
Devlet-i Aliyye döneminde, Padişahın ulaşılmaz olması gerektiği düşüncesi ağır basmaktaydı. Kısacası tek başına yemek yemek, hükümdarın zirvedeki tekil konumunu simgeliyordu. O zamanlar yemek soysal bir kavram olmaktan öte, ihtiyaç halindeydi. Ve bu durum özelini gözler önünde yaşamak istemeyen ve mahremine özen gösteren Fatih Sultan Mehmet Hanın yeni bir kanun getirmesine sebep oldu. Bu usul Fatih Sultan Mehmet'ten, Sultan Abdülaziz'e kadar bütün padişahların da hayatı boyunca tek başına yemek yedikleri yeni bir gelenek halini aldı.
Fatih Sultan Mehmet'in kendi başına yemek yemeyi tercih etmesinin nedenlerinden biri de, insani zaaflarını devlet adamlarına yansıtmaktan çekinmesi olmalıdır.
İKİ ÖĞÜN YENİRDİ
Devlet-i Aliyye'de 19. Yüzyıla kadar sarayda genellikle iki kere yemek yenirdi. Biri sabah diğeri ise güneş batmadan hemen önce... Yemekler iki öğün arasında tok tutacak kadar çeşitli ve doyurucuydu. Menü sarayın ihtişamına uygundu. Genelde çorba ile başlanır, hamur işi ve et bolca tüketilirdi. Ayrıca mutlaka şerbet olurdu. Sonda ise tatlı yenirdi.
Fatih Sultan Mehmet'in sık sık deniz ürünlerini yediği özellikle de kadriye (karides) ve istiridyenin saray mutfağında sık sık piştiği görülmektedir. Fatih, sebze ve meyve yetiştiriciliğine de önem verirdi. Tarih kitaplarında zaman zaman sarayın bahçesinde bahçıvanlık yaptığı da yer almaktadır.
Börek-i Makiyan
Hamur için: 1 Çay kaşığı mahlep, 10 gr maya, yarım su bardağı su, 15 gr tereyağı, 1 çay bardağı toz şeker, 1 Çay kaşığı tuz, 250 gr un, 1 adet yumurta.
İç yapımı için: 3 adet haşlanmış yumurta, 1 kg havuç, 1 çay kaşığı karanfil, 1 kg kereviz, 1 çay kaşığı kırmızı pul biber, 6 adet kuru soğan, 1 kg pırasa, 2 Çay kaşığı tane karabiber, 1 adet tavuk, yarım demet taze nane, 5 dal taze soğan, 2 çay kaşığı tuz, 2 adet yumurta akı, 1 litre zeytinyağı.
Fatih Sultan Mehmet dönemi Topkapı Sarayı, Hassa Mutfağı kayıtlarında geçen Börek-i Makiyan'ı hazırlamak için unun ortasını havuz gibi açıp tüm malzemeyi yerleştirin. Azar azar un ilave ederek yumuşak kıvamlı bir hamur elde edene dek yoğurun. Hamuru iki eşit parçaya ayırıp üzerini nemli bir bezle kapatın. Oda ısısında, bu şekilde yarım saat dinlendirin.
İç malzemesi için; Havucu, kerevizi, pırasayı ve kuru soğanı iyice yıkayıp hepsinin kabuklarını soyun. Daha sonra bu sebzeleri gelişi güzel 5-6 parçaya doğrayın. Bütün tavuğu, tane karabiber, havuç, pırasa, kereviz ve kuru soğanın 4 tanesi ile birlikte bir tencereye aktarın. Üzerini kapatacak kadar su ilave edin. Orta ateşte 1 saat kadar haşlayın, Soğanın geri kalanını 1/2 santim büyüklüğünde doğrayın. Bir tava veya tencerede 1/2 su bardağı kadar zeytinyağını ısıtıp içinde soğanları kavurun.
Haşlanmış tavuğun derisini sıyırın, etlerini kemiklerinden ayırıp but ve göğüs etleri beraber olacak şekilde didikleyin. Nane ve taze soğanı iyice yıkayıp doğrayın. 10 dakika haşlanmış yumurtaları da 1/2 santim büyüklüğünde doğrayın. Geri kalan malzemeyi zeytinyağı hariç karıştırıp iç malzemeyi hazırlayın. Dinlendirdiğiniz hamurların ikisini de bir merdane veya oklava yardımı ile un serpilmiş tezgahın üzerinde 1 mm kadar kalınlıkta açın. Hamurun bir tanesinin tamamını kaplayacak şekilde yumurta akı sürün. Yumurta beyazı sürdüğünüz hamuru bir kahve fincanı yardımı ile hamuru kesmeden sıra sıra daire şeklinde işaretleyin. (Hazırladığınız iç malzemeyi işaretlediğiniz dairelerin ortasına istediğiniz (miktarlarda paylaştırın. Diğer hamuru da üzerinde iç malzeme bulunan hamurun üstüne kapatın.Aynı kahve fincanı ile işaretlediğiniz bölgelerden bastırarak kesin. Bir tavada geri kalan zeytinyağını orta ateşte ısıtın. Hamurların her iki yüzü altın sarısı rengi alana dek kızartın.